15 Ekim 2009 Perşembe

tarçın kolye



sadece hatırlamaya çalışıyorum. hayır sana dair hiçbir şeyi unutmak istemiyorum.
üzerinde ne vardı, nasıl kokuyordun nasıl bakıyordun hangi kelimeleri seçiyordun dokunuyor muydun bana yoksa sadece duruyor muyduk yan yana...
bu gece ben hep seni düşüneceğim,
bu gece ben hep seni düşleyeceğim...
nitekim elimden başka bir şey de gelmiyor.
bir de tarçın kolyem var hiç yanımdan ayırmadığım; kokusunu benden başka kimse alamıyor. bana senden başka kimse "sevgili" gibi kokmuyor.

***

seni çok özledim dedim ya, yalan söyledim aslında. çünkü simit yemeyi de özledim mesela, vapura binmeyi de özledim, denize bakmayı özledim, dostlarla gülmeyi özledim, yatağımda uyumayı da özledim.
ben seni özlemedim. bu kadar "normal" değil çünkü ruhumu tartaklayan duygu. sana olan yoksunluğumu her farkedişimde daha da şiddetleniyor. şımarıklaşıyorum, şirretleşiyorum, kibirleniyorum. ulaşamadığım her an daha çirkef sözler sarfediyorum. hayata saldırıyorum, hayatıma kastediyorum.
yok ama bu da kâr etmiyor, yine susup beklemeye başlıyorum.

***

burada zaman sonbahar. dünya(m)nın en yalnız olduğu mevsim. üşümemek içten değil. yakında yağmurlar başlar, hiç bitmeyecek gibi gelir. belki bir iki kar atıştırır. daha da soğutur nefesimizi. sonra yine yağmurlar. güneşin habercisi gökyüzü. sonra hep sıcak.

***

öyle bir an gelmiş çakılların üzerine yatmışız sereserpe, sen kafka okuyorsun. ben börtü böcek kovalıyorum. "gregor samsa'yı öldürdüm hocam" diyorum, sen benim espri anlayışıma hayran kalıyorsun. sonra yine bikinim açıldı açılacak tartışması. "azıcık sarılayım nazom" isteğine " öfff çok sıcak az öteye git" diye iki nalet mimikle tepki veriyorum. bunların hepsi oluyor, sonra klimanın altında uyuyakalıyoruz.

***

ben seni özlemedim. hayır hiç özlemedim.