6 Nisan 2009 Pazartesi

ve insanlar

insanlar, sadece midemi bulandırıyor. bütün dillerin arasından seçip aldığım sözcüklerle sadece birkaç tane güzel kombinasyon yapabiliyorum. bir elin parmak sayısını geçmeyecek nitelikte. insanlar. bir şeylerini yitirmiş insanlar, bana da değerlerimi kaybetmem için baskı uyguluyorlar. hakikate ulaşamıyorum bir türlü. karşımda dimdik durup yalan söylemeyi sürdürüyorlar. benimse midem bulanıyor sadece. bense onca yalanı farketmenin şaşkınlığıyla öylece bakakalıyorm. sadece beyinlerinin işleyişini merak ediyorum. aşk böyle bir şey mi acaba? ya da "aşk"ı nasıl bir savunma mekanizması olarak gösterebiliyorlar?

anlayışın, iyiliğin, empatinin sınırlarını zorluyorum; yine de algım bir noktada kapanıyor. neden bana bunlardan öncesinde, her şeyin en başında söz edilmiyor? onca zaman ve yaşanmışlıklar ve atlatılan krizler ve rehablitasyon çabaları beni anlatmaya yeterli olmamış mıdır? daha kaç tane krize ihtiyacımız vardır? bu devasa pisliğin içinde steril tutmaya çalıştığım yegane şeylerin de böylesine kolaylıkla kirlenmesine alışmalıyım belki de. fransızlar bu duruma "deja vu" diyor. halbuki deja vu'nun bilimsel açıklaması beynin iki lobunun çalışma hızının farklılığından kaynaklı aynı imgeyi ikinci kez algılamasına tekabül eder. benimki deja vu değil. biliyorum. gördüklerim birbirinin tekrarı ama her seferinde farklı varyasyonları. bir kadın, bir erkek, bir de ben. yazılma sürecinde dışında tutulduğum bir senaryo ve pat diye kendimi ortasında buluverdiğim bir film. pek bayat ama. üçüncü sınıf figüranlar ve çokça da klişe replikler.
deja vu ya da değil, ama ben bu filmi önceden görmüştüm.