30 Ağustos 2009 Pazar

tebdil-i mekân

ben gidiyorum. ocağı pencereleri balkon kapısını falan hep kontrol ettim. perdeleri çektim. sabah erkenden çıkarım ki kimsecikler gittiğimi anlamasın. buzdolabında azıcık yemek vardı, bizim çocuklara yedirdim. korkmayasın dolapta küflenecek bir şey bırakmadım.
nevresimlerin durduğu çekmeceye para bıraktım. altınlarım hep koyduğumuz yerde. başın sıkışırsa alır harcarsın. sormana gerek yok, darılırım valla.

faturaları yatırdım, gelecek ayın aidatını da köşeye bıraktım, orada koridordaki büyük dolabın rafında. sen hiç dert etme, kolaycacık geçecek her şey.

arada annemle babama uğra, hayırsız abim de evde durmaz iyice baş başa kalırlar. onlar şimdi benden haber alamayınca endişelenirler. yol üstünden geçerken kapılarını çal. evde yiyecek bir şey hep vardır. hele de pazarsa annem kesin ıspanaklı börek yapmıştır, yanına da mis gibi çay. lezzetinden bir an önce yemek istersin, sıcağından ağzın yanar yiyemezsin. stress yaparsın oracıkta. sen babama bakma onun ağzı kalaylıdır. üç beş demeden götürüverir börekleri. candır ikisi de doyum olmaz hallerine.

kalmak istrsen benim yatağımda yat. çiçekli yastık kılıfım hala yerli yerinde. sana tavsiyem perdeleri arala da uyu. benim odaya güneş z(m)or doğuyor biliyorsun.
yalnız kitaplarıma dokunursan bozuşuruz. tozlansınlar bırak. en çok onlar susar bilirim. susar ve beklerler. bu yüzden onlardan birini yolluyorum sana. o gün evde ol, kapıyı sen aç. senden başka kimse karşılamasın beni. odamın kokusu sindi sayfalarına, ruhumun karmaşasını resmediyor her cümlesi. sonra yavaş yavaş çevir sayfaları. her şeyi en baştan al. biraz dur, ufak bir es ver hayatına.

mesela beni düşün.

ne hissedersen, ne geçerse aklından ilk, ne sıkarsa canını, bozarsa moralini... adın gibi eminsin bundan, hepsi bana ait. bu kadına. yazın son günü şehri terk edip, canını burada bırakan kadına ait.

ne dersen de artık adına, nevrotiklik mi naletlik mi ya da çocukluk mu sadece... ben yokken varmışım gibi davranmaya kalkışma. ayrı durmak, dokunamamak, seslenememek, kavga edememek, ağlayamamak da bizim bir parçamız.

bırak toplama yatağımı, dağınık kalsın.

bu da bizim mahremimiz, yeniden yeniden ürettiğimiz.

daha yürüyecek uzun yollarımız var.

bekle beni.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

kadın kadına

bir gece asmalı mescitte otururken o kadar çok güldüm ki o kahkahalar bana bir ömür yetti.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

if i could melt your heart.

alışamadım sensiz uyumaya.com





klimalı ağaç evlerden cehennem sıcağındaki apartman dairesine transfer epey hızlı oldu. bir sonraki geçiş anında zamanı durdurup zihnimi incelemek istiyorum. giderek her şey saydamlaşıyor nasılsa. ilişki dediğin şey bireylerin anlam dünyasının ötesinde değilmiş. hep "dışarlak" nedenlerin etkisine inanırdım. statü, sınıf, prestij ya da herhangi bir şey... zaten onca içselleştirdiğimiz zımbırtılar öylesine benliğimin yapıtaşları olmuş ki weber gelse "naptın sen ablacım" nidasıyla rakı soframa oturuverecek.


salt sevginin gücünü küresel dünyamızda a(r)tık değerlerimizle karıştırıyoruz. sonra da mesela ben, bu küçücük kadın, beceremedik işte diyip çıkıveriyorum işin içinden.


kırıldı ayna. binlerce imaj sıra sıra geçiyor evimin duvarlarında. durdurmaya mecalim yok, biraz patlamış mısır ve 3D gözlüklerimle daha ne kadar sefilleşebilirim diye düşünüyorum. bundan ötesi anneme telefon açıp hüngür hüngür ağlamam olur. gerek yok.



iki basamaklı sayılara indik bile, ondalık kısmımızda 2ler de tükenmekte. aklım erdiğinden beri hayal ettiğim şeyi gerçekleştirmek üzereyim. yalnız, aklım ve fikrim hür, ruhum tekil, sesim her zamankinden daha gür... vücudumun en ince kıvrımlarında fink atan anılar yavş yavaş canlılığını yitirmekte. biliyorum bu bir dönemin son evresi. artık yepyeni bir dilin, sesin, ahengin ve renklerin parçası olacağım. korkuyor muyum? hiç sanmıyorum. bürokrasiden kaynaklı az miktardaki gerginliği saymazsak öyle çılgınlar gibi "gidiyorum ulaan" diye bağırasım pek yok. büyüdüm belki de...



şimdi bir bekleme salonunun rahatsız koltuklarında iğreti bir şekilde oturmuşum. bavulumda fazladan ne var diye düşünüyorum, sanırım pek de bir şey kalmadı. her şey ha bitti ha başlayacak tadda.

değişmeyen tek şey, şu bendeki madonna olma isteği.

dün dündür, bugün bugün.